Şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Yunus Emre'nin, ümmi (okuması yazması olmayan) bir ozan değildir; tersine medrese eğitimi görmüş bilgili bir kimsedir. Tasavvuf düşüncesini işlerken, özgün bir yaratıcılık göstermesi bunu kanıtlamaktadır. Yunus Emre'nin tasavvuf anlayışı, kimi araştırmacılarca Mevlana'ya bağlanır. Kendisi de şiirlerinde Mevlana'ya olan sevgi ve bağlılığı dile getirir. Konya'ya giderek Mevlana'ya görüştüğü de bilinmektedir. Bundan başka, Anadolu'nun birçok yöresini, Azerbaycan'ı ve Şam'ı gezdi. Henüz siyasal birliğin kurulmadığı dönemde Anadolu'da tasavvuf düşüncesini, lirik ve içten şiirleriyle benimsettiği, kendisini şeyh olarak kabul ettirdiği geniş halk kitlelerince ermiş sayıldı. Birçok halk ozanı Yunus Emre mahlasıyla şiir yazdı. Çeşitli yerlerde, mezarı olduğu ileri sürülen "makam"larının olması, Yunus Emre'nin günümüzde bile birleştirici özelliğini göstermektedir. Mezarının Sarıköy'de bulunduğu kabul edilerek burada 1970 yılında bir Yunus Emre anıt-türbesi yapılmıştır.
Anadolu'da tekke şiiri geleneğini başlatan ve bu geleneğin en önemli temsilcisi olan Yunus Emre, şiirlerinde, tasavvufa uygun düşünce ve yaşam biçiminin değerlerini dile getirdi. Yunus Emre'nin şiirlerinin çıkış noktalarından biri de, insanı sevmeye verdiği önem oldu.
Yunus Emre, hem aydınlara, hem de halk kitlelerine seslendiği şiirlerinde aruza da, heceye de yer verdi. İlahilerini heceyle, klasik koşma biçiminde ve halkın konuşma dilindeki kullanımlarıyla, deyimleriyle çeşitlendirdiği yalın bir dille yazarken, kimi şiirlerinde yalın dilden ayrıldı, Yunus'un şiirleri bestelenerek tekkelerde eğitim amacıyla okundu.
Yunus Emre'nin Divan'ını oluşturan şiirleri dışında öteki yapıtı, on üç beyitlik bir ön bölüm, bir nesir bölümü, 550 beyitlik üçüncü bölümden oluşan ve aruzla yazılan Risalet- ün- Nushiyye'dir. (Öğütler Kitabı, 1307).